Yaklaşık 15 sene önce, henüz VCD oynatıcıların yeni yeni ülkede yaygınlaşmaya başladığı dönemde duymuştum sesini. Pazardan alma, içi kaçak 140 küsür yabancı şarkı MP3 dolu bir CD’de idi. CD’yi ilk kurcalarken grubunun şarkılarını duysam da hiç ilgimi çekmemişti başta. Her ne kadar rak ve metal müzikler dinlesem de aslında benim tınım baslı melodik trans, tekno temell şarkılardır hani. Zamanla arada o CD’de denk geldikçe duymaya alışmaya başladım sesini.
Lexmark x2670, çok fonksiyonlu bir mürekkepli yazıcı. Yani kartuş dolumu gerektiriyor. Genel olarak işini iyi yapan bir yazıcı olsa da, biraz modelinin geçmesinden dolayı, biraz da marka olarak Lexmark’ın pek rabet görmemesinden dolayı kartuş bulmak ya da doldurtmak biraz dert oluyor. Orijinal kartuşları ile de, yeni siyah ve renkli kartuşlar yazıcının kendisinden daha pahalıya çıkıyor. 🙂 14 ve 15 kartuşlar normal olarak doldurulamıyor, doldurulabilen 14A ve 15A kartuşlar var ama, bunları da bulmak kolay değil. Fiyatları da tuzlu. Bu durumda geri, aleti çöpe atmak, aleti kömürlüğe atmak, aleti geri iade etmek, ya da zorla doldurtman kalıyor. 🙂 Son seçenek daha mantıklı, değil mi? Tabi doldurmak mümkün değil değil, ama doldurulunca boş görmeye devam edebiliyor kartuşu.
Lexmark x2670 çok fonksiyonlu yazıcı
Ben yazıcıyı iki sene önce MediaMarkt’tan indirimle almıştım. O zamanda hayli iş görmüştü. Genel kullanımda iyi, işe yarar bir tarayıcı, fotokopi, yazıcı cihazı. Ama kartuşu bitince dert büyük. MediaMarkt’ta bu yazıcıya uygun kartuş yoktu, farklı modellere uygun vardı ama buna yoktu. Eskişehir’deki bilgisayarcıları dolaştım, birkaç yere gösterdim, doldurulmaz bu dediler. Sonunda Süremer karşısında bir yer yaparız dedi, verdim kartuşu, iki saat sonra da aldım. Kartuşun üstünden bir delik delmiş, oradan mürekkep doldurmuş, sonra da tıkamıştı deliği. Evde denedim, kartuş çalışıyordu; sorun yoktu. Tabi yazıcıyı sonra paketleyip iki ay kullanmadım. 🙂 Tekrar kurduğumda yazıcıyı, sorun çıkarıyordu kartuş. Hem boş görünüyordu, hem de mürekkep püskürtme ile derdi vardı. Uzun süre çözemedim sorunu. Devamını oku »
Bu sınav macerası bana ait değildir, bir abime aittir. Kendisi yıllar önce Anadolu Üniversitesi, Açık Öğretim Fakültesi (AÖF) içinde iki yıllık bir bölüm okumuş. İşletme ya da muhasebe gibi bir bölümdü, tam hatırlamıyorum. Ne yazık ki kendisi bölümü bitirmeden bırakmış. Devamını oku »
Kent Park Avrupai şehir (!) Eskişehir’in mucize projelerinden biri. Aslında bir park tabii ki mucize bir şey değil de. Gidip dağların arasında düz kalan bir yere kurulan şehirde bir gölet ve plaj kurarsan biraz öyle oluyor.
Aşağıda Kent Park’ta kaydettiğim iki video var. Bunlar park içindeki göletin üzerindeki köprüden göletin iki tarafına doğru kısa bir bakış. (Her şeyimi buraya da bağlamaya çalışıyorum da…)
Kent Park video 1
Kent Park video 2
Bir çok fotoğraf da vardı, ekleyecektim oradan ama nereye kaydetmişim ben onları. 🙂
Eskişehir’in Avrupai şehir diye bahsedilmesi pek hoşuma gitmez. Bir şehri özelleştirmek istiyorsan özgünleştirmelisin. Kopyalamaya çalışmamalısın. Odunpazarı evleri vs. bunun için de imkanı çok aslında. Bu Avrupai kelimesinden kurtulması gerek bence…
Kente Avrupai diyerek benim gözümde bu kent değil Avrupa büyüyor, Avrupa güzelleşiyor. Çünkü kent Avrupa’dakilerin kopyası gibi hissediliyor. Bilmiyorum, belki kentin durumunu çekemeyip zarar vermek isteyenler de bu ismin yayılmasına sebep oluyor ama hoş değil. Derdimiz Avrupai Avrupa kopyası şehir olmamalı, Avrupa’nın özeneceği bir şehir olmalı! 😉
Bir de Yılmaz Büyükerşen’in bir hayali varmış galiba, Porsuk kıyısında yaşayanların tekneleri olacak onunla gezecekler falan… Bir köyde olsa çok güzel de Eskişehir’de olmaz o iş. Park yeri bulamaz ki kimse. 🙂
Cengiz Erşahin‘in Zorluklara Karşı Kendini Ateşle adlı kitabını okumuştum. Hatta kitabı Eskişehir’den Muratlı’ya dönerken Pamukova’da Metin Dinlenme Tesisleri’nde almıştım. İyi güzel bir kitaptı, beğenmiştim hani. Bu sefer de diplomamı almak için Eskişehir’e giderken aynı dinlenme tesisinden Cengiz Erşahin‘in Stres Kendine Güven Mücadele Ruhu adlı kitabını aldım. 🙂 Ayrıca diğer kitapla ilgili yorumların olduğu sayfadan anladığım kadarıyla kitabı herkes dinlenme tesislerinden alıyormuş. 😀 Devamını oku »
Dün neredeyse her Cuma günü olduğu gibi Eskişehir Opera Binası’ndaki senfoni konserini seyrettim. Hani normalde hafta içi bileti alır, Cuma gider oturur, EBB orkestrası çalar biz dinlerdik ya da arada farklı şefler gelir farklı bir şeyler çalar ya da farklı sanatçılar gelir farklı enstrümanlarla bir şeyler sergilerdi vs. Bu seferki ise baya bir farklı idi. Hasan Yükselir ve Fırat Yükselir’in Yunus’tan Nazım’a Kantat Dünya prömiyeri vardı. Devamını oku »
Dün Eskişehir’de Alanönü yakınında bir tepe var, bir oraya kadar uzandım. Tepede birkaç baz istasyonu direği falan var, hatta Eskişehir’de şehrin iç taraflarından bile görünüyor tepe. Zaten çok uzak değil. Gitmişken de birkaç fotoğraf çekeyim dedim. Devamını oku »