Şeytanın Oyununa Gelmişim :D

____________________________________________________________________

Aşağıdaki yazı arkadaştan bir e-posta olarak geldi. Katıldığım hoşuma giden tarafları olduğu gibi katılmadıklarım da var tabi. Öncelikle yazı günlük hayatlarımızı ne kadar boş şeylerle doldurduğumuzu, zamanımızı nasıl israf ettiğimizi ve nasıl bir günlük döngüye girdiğimizi anlatıyor. Yani aynı şeyleri nasıl hergün gün yapıp durduğumuzu. Meğerse hepsinin nedeni şeytanmış. 😀 Bu kısım biraz garibime gitti, şimdi bu e-posta’ya göre biz bu günaha girdiğimiz herşeyi şeytanın oyunlarına kanarak mı yapıyoruz. Ben ise kötü birşey yaptığımda şimdi şeytanın gözüne girdim işte der, ona iş çıkarmadan kendim işini yaptığını düşünürdüm. Meğerse her şey onun suçuymuş. Şimdi biz bu şeytan olmasa çok iyi kalpli, sevgi dolu, günah işlemesini bilmez insanlar mı olacağız? Neyse, bunu anlamadım ben. Buyrun bana gelen e-posta aşağıda, vakit bulup posta kutunuza baktıysanız sizinkinde de vardır belki bir tane. 😀

Bir gün şeytan, dünya çapında konvansiyonel bir toplantı için tüm dostlarını çağırmış.Açılış konuşmasında demiş ki:Müslümanların Camilere gitmesini engelleyemiyoruz. Kur’an okumalarını ve gerçekleri öğrenmelerini de engelleyemiyoruz. Allah ve elçisi ile sağlam ilişkiler kurmalarını da engelleyemiyoruz. Allah ile bir kere bağlantı kurduklarında üzerlerindeki gücümüz kırılıyor.

Dostları demiş ki:Gerçekten zor bir durum, peki ne yapalım?

Şeytan demiş ki: Bırakın Camilere gitsinler. Fakat zamanlarını çalın, böylece Allah ve elçisi ile bağlantı kuramasınlar. Sizden isteğim budur. Şeytan devam etmiş:Dikkatlerini dağıtın, böylece gün boyunca Allah ile hayati öneme sahip bağlantıyı kuramasınlar.

Dostları şaşırmış: Bunu nasıl başaracağız?

Şeytan: Hayatın önemsiz ayrıntılarıyla zihinlerini sürekli meşgul et! Müslümanların kulaklarına şunu fısılda:Harca, harca, harca.. Borç al, borç al, borç al..’Kadınlarını işe girip uzun saatler boyunca çalışmaları için ikna et! Erkeklerin haftada 6-7 gün, günde 10-12 saat çalışmalarını ve böylece hayatlarında boşluk kalmaması için planlar yap! Çocukları ile zaman geçirmelerini engelle! Evleri ferahladıkları bir yer olmaktan çıkacaktır! Zihinlerini o kadar meşgul et ki kendi iç seslerini (oto kritik, nefis muhasebesi) dinleyemesinler! Böylece kafaları karışacak, Allah ve elçisi ile zihinsel beraberlikleri kopacaktır.

Bravooo, mükemmel fikir, diye alkışlamış dostları.

Durun, daha bitmedi, diye devam etmiş Şeytan:Kahvehanelerde, doktor muayenehanelerinde, kafelerde masaları gazete ve dergilerle doldur! Zihinlerini 24 saat haber bombarıdmanına tut! Araba kullanma esnasında tefekkür etmelerini, İnternete girenlerinin mailboxlarını, junk maillerle, sipariş katalogları ile, bahislerle, çekilişlerle, promosyon ürünleri ile ve boş umutlarla doldur!Gazete ve TV’leri ince yapılı güzel modellerle doldur ki kocaları dış güzelliğin önemli olduğuna inansınlar ve hanımlarından hoşlanmasınlar! Kadınların, akşamları kocalarıyla ilgilenemeyecek kadar çok yorulmasını sağla!Eğer kadınlar, erkeklerin ihtiyacı olan sevgiyi veremezlerse, erkekler bu sevgiyi başka yerlerde arayacaklardır!

Çocuklarına namazın önemini anlatmalarını engellemek için hikaye kitaplarını tavsiye et! Doğaya çıkıp Allahın yaratma sıfatını görmelerini engellemek için onları çok meşgul et, eğlence parklarına, fuarlara, spor karşılaşmalarına, oyunlara, konserlere, sinemalara vs götür! Oralarda kavga çıkarıp birbirlerini vurmaları sağla! Bizim işimiz fitne çıkarmaktır, bunu unutma! İslami dostluklar ve sohbetler yerine, taraftar-parti dostluklarını ve dedikoduları teşvik et!İşte plan bu! Futbol, hayatlarının odağı olsun. Futbolcuların isimlerini çocuklarına ezberletmeyi marifet saysınlar! Ancak İslamın şartlarını merak bile etmesinler!

Kurnazca plan için dostları şeytanı çılgınca alkışlamışlar ve ülkelere dağılırken Müslümanları daha fazla meşgul edeceklerine, telaş içinde oraya buraya koşuşturacakları na, Allah’a, Elçisine ve ailelerine daha az zaman ayırtacaklarına söz vermişler. Sence bu plan başarılı mı?

Eğer MEŞGUL değilsen bu yazıyı başkalarınada gönderirmisin?

Sonu da bir tezat. Meşgul değilsen bunu başkalarına göndermek te kötü e-posta yaymak değil mi! O da şeytanın oyununa gelmek değil mi? Bu da zaman kaybı değil mi? Ben bunları buraya koydum o da zaman kaybı değil mi? 5 dakikamı aldı sonuçta. :S

7 Yorum

  • Yazan: E. Ali, 14 Ağustos 2008 @ 2:10 am

    Yıllar önce bir gün bir ingiliz kız bize misafir gelmişti. O sırada benim çok dindar bir arkadaşım da bize gelmişti. Annemle ikisi din tasavvuf rivayetleri filan konuşuyorlardı. Kız tercüme etmemi istiyor ben de sıkılıyordum. Sonunda ona dedim ki çoğu gerçek kaynağı olmayan aslı belli olmayan hikayeler..
    O anda o kız bana hayatım boyunca unutamayacağım bir ders verdi:
    Bak dedi ki bu hikayeler gerçek mi değil mi hiç önemli değildir. Önemli olan o hikayelerden alınacak dersi bilmektir…
    Ne zaman böyle şeylerle karşılaşsam o günü o anı hatırlarım.
    Evet, tasavvufta mistisizmde şeytan bazen bütün kötülüklerin tümünü temsil eder. Anlatılanları veya şeytanı her zaman gerçek anlamda düşünmemeli.
    Bazı tasavvuf büyüklerimiz ise kötülüklerin kaynağının yokluk hiçlik olduğunu söylüyor.
    Yani ışığın yokluğu karanlıktır gibi.
    Dini vecibeler eşliğinde Allahla irtibat önemlidir. Vazifelerimize karşı farkındalığımızı aktif tutar.
    Bu yönü insanı başarıya götürür.
    insan Allaha inanmasa bile en azından akıllı insan her zaman öz şuuru ile, gerçek uyanıklık gerçek bilinçlilik halinde olarak hareket etme yeteneğine sahip olmanın değerini bilir.
    Eğer bu yetenek gelişmezse insan çok şeyle oyalanır dikkati her gördüğü duyduğu şeyde dağılır.
    Sarhoş gibidir. Yapması gereken önemli işlere karşı ciddiyeti hevesi en aza iner veya kaybolur.
    Şimdi batı insanı uzakdoğu mistisizmine büyük ilgi duyuyor, o konudaki kitapları özellikle gençlerinin elinden eksik olmuyor. Fayda görüyor ve çok fayda umuyorlar ki çok değer veriyorlar.
    Bizim dinimizin esaslarında, islam tasavvufunda, şimdi tarikata mensup insanlarımızın bağlı bulundukları tarikatlerin esaslarında bulunan ama kendilerinin bile araştırmadıkları için bilmedikleri çok büyük hikmetler vardır.
    Hatta öyle şeyler vardır ve o kadar ciddi yol gösterilmektedir ki uzak doğu mistisizmi bizim sahip olduklarımızın yanında çok zayıf bile kalıyor. Ama biz değerini bilmiyoruz. Batılılar uzakdoğudan alırken biz kendi ellerimizdekine hurafe hikayeler diyoruz safsata diyoruz hatta çok dindar insanların bir kısmı bile çok sağlam yerlerden kaynak gösterilmemiş bu tür anlatılara israiliyyat diyor aşağılıyor.
    Ayrıca bu hikayelerde aynen anlatıldığı gibi doğruluk payı aramak da yanlış.
    O ingilizin dediği gibi alınacak ne ders var, ona bakmalı.

  • Yazan: FeRHaD, 14 Ağustos 2008 @ 3:54 am

    Hikayenin ana fikrini kaptım da, merak ettiğim işlediğimiz suçları bize şeytanın mı işlettiği. Yurtta bir arkadaşım düşündüğünüz kötü şeylerden sorumlu değilsiniz, zira şeytan sizi ve düşüncelerinizi etkiliyor, önemli olan bu kötü şeyleri hayata geçirmemek, geçirmezseniz bunlardan yargılanmazsınız diyordu. Bu doğru mu?
    Bir de Allah Şeytan’ı yaratmasaydı şimdi Dünya’da suç ve günah olmaz mıydı? Sonuçta tüm günahlar kötü düşünce ile oluyor.

  • Yazan: E. Ali, 14 Ağustos 2008 @ 4:13 pm

    O arkadaş genel anlamda doğru demiş. Çok daha derinden açıklamak gerekirse:

    İnsanın mahiyeti iç içe çok karmaşık unsurlarla beraber çalışır. Hayvanlarla ortak içgüdülerimiz ile bazı insana mahsus özelliklerimiz arasında benzerlikler olabiliyor bunlar karışabiliyor. Cahil insanlar insani özelliklerini hayvani güdülere destek için kullanabiliyor. Bunlarda şeytanın her zaman kesin bir etkisi yok. Şeytan zaten böyle kişilerle vakit kaybetmez.
    En basiti cinsellik ile sevgi çok karıştırılır. Kuvvetli bir güdüyü gerçek sevgi sanabiliyoruz. Hayatın, neslin devam ettirilmesi vazifemiz bizi çok fazla etkiliyor. Bazı insanlar tamamen hayvanlardaki gibi bir güdü ile bir kızı elde etmek için insana mahsus aklı zekâyı elinden geldiğince kullanır kıza yapacağını yapar sonra başka dişilere yönelir. Bu, toplumumuzda şimdi eskisinden çok daha yaygın.
    Ufak tefek çoğu şeylerde de genelde şeytanın etkisi yoktur. Eğer dinde dosdoğru hareket eden kişileri bulmazsak onların rehberliğinden faydalanmazsak kendi yapımız şeytana gerek bırakmıyor.
    Bir de nefsi emare var. Namazdan küçük bir örnek: Sabah tam gereken vakitte uyanırsın. Kalkmak zor gelir. Bu nefistendir. Biraz da şu şekilde yatayım birazdan kalkarım diye düşüncelere kapılmamız ise şeytanın vesvesesidir. Dinlememeli hemen kalkmalı. Yoksa hemen uyur kalırız. İşte diğer her şeyde neyin şeytandan neyin kendimizden olduğunu anlayabiliriz.
    Kalpten kalbe yol vardır. Sevdiğimiz veya nefret ettiğimiz kişilerle bir arada bulunmakla farkında olmadan onların pek çok davranış biçimlerini kapmış oluruz. Bu da şeytandan değildir. Belki olsa olsa direkt veya dolaylı yollardan onları örnek almamız için şeytan düşünce mesajları gönderir durur. O yapıyor ben de yapayım, ne kaybederim ki, sadece bir denesem bir şey olmaz gibi düşünceler şeytanın zayıf mesajlarının eserleridir. O tehlikeli riskleri göze almak kendi suçumuzdur. Şeytan sadece kendi görevini yapıyor. Biz ona uymamakla mükellefiz. Kuranı Kerimde Allah bunu bize defalarca emretmiştir. Bulunduğumuz imtihan dünyasında şeytan bile vazifelidir. Hep onu suçlamamız pek doğru bir şey değil.
    Bir de bazı kötülüklere meyil vardır. Yapımız icabı böyledir. Her insanda değişik değişik kötülüklere yöneliktir. Eğer yapımız itibarıyle köklerine sahip olduğumuz o kötülükleri yapan bir insanla bir arada bulunursak kendimiz önceleri o kötülüklere hiç yaklaşmıyor olduğumuz halde o kişinin etkisiyle kolayca o kötülüklerin içine gireriz. Bunda da şeytanın direkt bir rolü yoktur. Ancak mesela o kişinin şuraya gidelim buraya gidelim gibi teklifleri karşısında “bir zararı olmaz ben kendimi korurum” gibi düşüncelerle teklifleri kabul ediyorsak o düşünceler şeytanın fısıltıları mahsulüdür. Bazı düşüncelerin oluşması şeytandandır. Kabul etmemiz kendimizdendir.

    Şeytan ancak kalbe düşünce alanında sinyaller yollar o kadar. Başka bir şeye gücü yetemez. Vesveselerin etkisinde kalmamak için Kuranı Kerimin son sayfasındaki Nas suresini anlamına konsantre olarak sık sık okumalıyız. Onun kalesine girmeliyiz.
    Unutmayalım ki her hareketimizin başı en soyut düşüncelerimizden başlıyor. Bu düşüncelerimizi kontrol altına tutmalıyız.

    Tasavvuf – tarikat terbiyesinde başarılı olup nefsi emareyi aşmış, nefsi levvameyi de aşmış, nefsi mülhimme makamına gelmiş bir müslümanda düşünce alanı çok gelişmiştir. Her şeyden sayısız manalar çıkarabildiği gibi her türlü görünmeyen varlıklardan yoğun sinyaller alır. Hangisi Şeytanidir hangisi Rahmanidir bilemez ayırt edemez. Burada hatalardan kurtulmak için tek ölçü: şeriatin zahiri hükümlerine her zamankinden çok daha fazla sıkı sıkı sarılması gerekir ki bu makamdan tehlikesizce kurtulabilsin.

    Allah şeytanı yaratmasaydı bu dünya hayatı, bu imtihan dünyası hayat aşamasına gerek kalmazdı. Ama bütün bunlar taa en başından beri Allahın ilminde planlanmış şeylerdir. Onun için fazla derine de inmemeli.. Bu hayat aşamamız çok kısa. Allahın peygamberlerinin tebliğlerine ölene kadar uymalı, titizlikle uyanları geçici olarak veya hayat boyunca rehber kabul etmeliyiz.

  • Yazan: FeRHaD, 14 Ağustos 2008 @ 4:33 pm

    Aydınlattığın için teşekkürler. Yani şeytan bize linki gönderiyor, ona tıklayıp tıklamamak bize kalmış. 😀

  • Yazan: E. Ali, 14 Ağustos 2008 @ 4:43 pm

    Evet, şeytana izin ancak bu kadar.
    Senin yaptığın gibi bu olayı web sayfalarına benzetirsek: Şeytan o sayfaları açmıyor göstermiyor bile. Sadece linki veriyor bir de aç diyor o kadar. Ama insan öyle değil. İnsan haddi çok aşıyor. Hatta Kuran’dan hatırlıyorum: Şeytan bir yerde haddini bilir, sınırlarını asla aşmaz. İnsandan uzaklaşır: “Ben Rabbimden korkarım” diyerek kaçıp gider. İnsan ise zulümlere elinden geldiğince dalar. Sınır tanımaz. İsrail ve ABD gibi..

  • Yazan: FeRHaD, 14 Ağustos 2008 @ 4:49 pm

    Yani işin aslı Şeytan bile insanoğlu kadar şeytan değil. Sonuçta o da görevini yerine getirmeye çalışıyor. İnsanoğlu gene dağılmış farklı yerlere tavırlara, bazısı müslümanım diyor okey, bazısı müslümanım diyor karı kız peşinde koşuyor, hacca gidiyor çalıyor çarpıyor. Bilerek bir suç işliyor, sonra “Allah affetsin.”. İnsanoğlu daha korkunç aslında.

  • Yazan: E. Ali, 14 Ağustos 2008 @ 5:42 pm

    Zaten onun için kişinin Şeytana uydum şuna uydum buna uydum da kötülüklere devam ettim demesi hafifletici neden bile olmayacak. Kuranda yazılıdır.
    İnsanın mahiyetinde her şey var. İyiliklere meyletmek, iyiliklerin güzelliğini çok iyi anlayabilmek var. Kötülüklere meyletmek, ama bir yandan da onların çirkinliğini anlayabilmek de var.
    Allah bize irade-i Cüz’iyye vermiş. Yani kişisel tercihlerde bulunmak. Bu açıdan her şey insanın elinde. İyiliklerle yaşamaya yönelik tebliğleri insanın en güzel şekilde değerlendirmesi gerek.
    İnsan hakkı ve sabrı tavsiye edenlere uymalı, kendisi de hakkı ve sabrı tavsiye etmeli. Kısacık dünya hayatında çirkinlikleri her türlü kötülükleri sapıklıkları tercih edenler, insanları bu batıl yönde destekleyenler Hakkı ve Sabrı tercih etmeyenlerdir tavsiye etmeyenlerdir. İlahi gerçeklere savaş açmışlardır. Sanki şu kısa dünya hayatı yokmuş, sanki dünyada sonsuza kadar yaşayacaklarmış gibi bir hal üzerinde olmayı akıl sanıyorlar fazilet sanıyorlar. Bu kötülüklerinde Şeytanın suçu yok.
    “Sabret kardeşim. Dünya hayatı kısa. Zaten birkaç yılda yaşlanacaksın elin ayağın tutmayacak. Bugünkü çok sevdiğin nefsani ihtiyaçların kaybolmuş olacak. İstesen de güç yettiremeyeceksin. Sabret. Ölüm var sorgu sual var. Hakkıyla dosdoğru yaşa, sabret…” bunları demezler.

    Adem (A.S.) ilk yaratıldığında melekler ve o zamanki baş melek Şeytan (o zaman adı Azazil imiş) insanların irade-i cüziyeleriyle dünyada ne kadar kötülükler yapacaklarını, nasıl zulümlere bulaşacaklarını, dünyada nasıl kan dökeceklerini görerek isyan eder gibi bir hale girmişler. Kurandan okumuşsundur. Allahın bir uyarısı ve Adem’den bir örnek göstermesi üzerine bütün melekler “Biz sadece bize öğrettiklerini biliriz, başka bilgimiz yoktur” diyerek hatalarından dönmüş Adem’e Allahın emri üzere secde etmişler. Sadece şeytan inat etmiş Adem’e secde etmemekte yani onu hiçbir şekilde kabul etmemekte diretmiş inadından vazgeçmemiş. Onun yerinde ben olsaydım nasıl davranırdım bilmiyorum. Ama işte insanlık âlemi ortada. Şeytan bazen diyordur herhalde “Haklı değil miydim? İnsanoğlu hiçbir zulme doymuyor kan dökmeye doymuyor.”
    Haklı olduğunu ispat etmek için insanların kötüye meyletme yönlerini açığa çıkarmakla meşgul. İrade-i cüziyelerini şer yönde kullanmalarını gerçekleştirsinler diye Şeytan insanlara yardım etmeye çalışıyor. Bu yönümüzü bize hiç unutturmamaya çalışıyor. Her fırsatı değerlendiriyor. Allah ona bu konuda izin vermiştir. Şeytan “Senin yarattıklarını bile değiştirecekler” diyor. Bunu ispat etmek için kıyamete kadar izin istiyor. Sanki Allah bunu bilmiyormuş! Şeytanın isyanlarını hiç kale bile almıyor ve de “Sana uyanlar senin gibidir” gibi sözlerle şeytana izin veriyor.
    Ne olursa olsun şu dünya hayatı çok kısa ve de elbette dolayısıyla geçici. Allahın hikmetlerini biz gerektiği gibi anlayamıyoruz. Ölene kadar sabretmek en iyisidir.

    En başta Şeytan niçin isyan ediyor, buradan anlıyoruz ki dünyadaki kötülüklerin zulümlerin başlıca sorumlusu kesinlikle Şeytan değildir, insanın ta kendisidir. Şeytan olmasaydı bile bu kötülükler olacaktı. Bunlar anlaşılması işin içinden çıkılması zor derin meseleler.
    Tek çıkış yolumuz “imtihan sırrını anlamak”tan geçiyor.

    Buraya yazdığım ilk yorumumdan sonraki soruna verdiğim cevabın en sonundaki sözüm ile bu bir üstteki paragraftaki bilgiyi birleştirip düşünmeliyiz.
    Şeytan olmasaydı pek bir şey değişmeyecekti. Belki Risale-i Nur’larda yazıldığı gibi, Şeytan her an bize kötü yönlerimizi hatırlatmakta, kötü vasıflarımızı açığa çıkarmak için bize yol göstermekte olduğu için aslında iyidir ve faydalıdır. Çünkü iyi hallerimizi korumayı bize zorlaştırıyor, biz ise mücadele ediyoruz kurtuluyoruz iyi hallerimizi korumada ve daha iyi olmada çok daha başarılı oluyoruz. Böylece çok daha fazla kârlı çıkıyoruz. Buna ise Şeytan sebep oluyor.
    Bir de elbette “sahip olmadığımız” hiçbir şeyi Şeytan bize gösteremez sevdiremez var edemez. O halde dünya hayatında ne gibi kötülüklere meylediyorsak bulaşıyorsak o kötülüklerin kökleri kendi mahiyetimizde mevcuttur. Şu sayılı imtihan günlerimizde Allahın emirlerine göre yaşayarak kötülüklerle savaşım verip sabretmemiz gerekiyor.

Bu yazıya bağlantılar

Bu yazıdaki yorumlar için RSS beslemesi. Geri izleme URI

Yorum yaz