Dosdoğru Su Fakirliğine Gidiyoruz

____________________________________________________________________

“Dünyada kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı ortalama 7600 m3 Türkiye’de ise bu oran 1453 m3’tür.” Bu Anadolu Üni. e-gazetesinde rastladığım yazılardan birinin girişi. Yazıda Türkiye’nin sanıldığının aksine birçok ülkeden daha az kullanılabilir suya sahip olduğu ve de gitgide daha da azaldığı ve tasarruf için neler yapılabileceği konusunda tavsiyeler vardı.

Bildiğiniz gibi su insan hayatında olmazsa olmaz, en önemli maddelerden biri. Ancak gerek kişisel kullanımın fazlalığı gerek sanayide aşırı su kullanımı nedeniyle su kaynaklarımız aşırı kullanılıyor ve bu sebeple de bizi ileride bir susuzluk tehlikesi bekliyor. Bir haritayı incelediğinizde Dünya yüzeyinin çoğu suyl kaplı olduğu için pek önemli bir mesele olarak düşünebilirsiniz ki, siz de o yazıyı okuyunca bunun sadece %1’ini bile kullanamayacağınızı anlayacaksınız.

Şu an yaşadığım şehirde birkaç yıldır pek su yönünde problemlerimiz olmuyor. Zaten bölge olarak suyun bol olduğu bir bölgede yaşıyorum. Toprağı birkaç metre kazdıktan sonra su çıkmaya başlıyor. Ayrıca birkaç yıl önce de şehrin su altyapısı yenilendi, yeni su kuyuları açıldı vs. şu an bulunduğum yerde içilebilir su konusunda pek problem yok ancak su şebekesindeki yenilemeden önceki şebeke suyunun şimdikinden daha iyi ve serin olduğu söyleniyor. Önceki yıllarda su depolarının iyice boşaldığı ve suyumuzun çok azaldığı dönemler oluyordu. Bu dönemlerde belediye gereksiz su kullanılmaması yönünde anonslar yapıyor ve bahçe sulama vs. yasaklanıyordu. Şimdi ise neyseki böyle bir problemimiz yok.

Eskişehir’de iken ise el yüz yıkayacak su olsa da içmek için mecburen içme suyu alıyoruz. İlk Eskişehir’e gittiğimde bir süre çeşme suyu içmiştim ama bir zararını görememiştim. Birkaç arkadaşım ise ishal vs. olduklarını söylüyorlardı. Son dönemlerde de haber bültenlerinde İzmir’deki su sıkıntısından bahsediliyor. Burada da şebeke suyu içerdiği arsenik miktarının fazla olması nedeniyle içilemiyor. Şimdi böyle büyük şehirlerde şebeke suyunun içilememesi bana çok saçma geliyor. Şehir yönetimleri ne yapıp etmeli ve buralara içilebilir şebeke suyu vermeli. Sonuçta bunlar ufak tefek şehirler değil, yüz binlerce, milyonlarca kişinin yaşadığı şehirler. Gereken maliyeti yüksek olsa da yapılmalı ve bu şehirler içilebilir şebeke suyuna kavuşturulmalı.

Çok eski uygarlıklarda suya çok önem verilir ve kirletilmesi vs. kesinlikle yasak ve büyük cezaları varmış. Günümüzde ise neredeyse kirletmeyeni hapse atacaklar. Çevrecinin daniskası olan bir yönetimimiz olmasına rağmen etrafı afedersiniz bok götürüyor. Aklına esen belediye başkanı şehrine hizmet yapıyormuş gibi görünmek için yolların altına künkler döşetip bunların ucunu yakındaki bir akarsuya bağlatıp kendini kanalizasyon yapıp iyi bir iş yapmış sayıyor. Halbuki tek yaptıkları sorumsuzca çevreyi kirletmek.

Evimin çok yakınından bir dere geçiyor. Buraya Kurudere deniyor ve bir süre sonra Çorlu deresi ve Ergene nehri ile birleşiyor. Bundan birkaç kilometre kuzeyde Ergene nehri üstünde de bir su değirmeni bulunuyor. Zamanında görenlerin dediğine göre burası 15 yıl önce kullanılıyormuş. Şu an ise ne Ergene nehri ne de Çorlu veya Kurudere kullanılabilir durumda. Hepsi fabrika atıkları ve kanalizasyon atıkları ile kirlenmiş. Bunlar temiz olsaydı buraya bunları yazmak yerine gidip Kurudere’de biraz vakit geçirebilirdim, şu an ise tek yapabileceğim derin nefes alarak bu üç akarsunun kokusunu ciğerlerime çekmek. Üçünün de görüntüsü ve kokusu dayanılmaz  derecede iğrenç. Yazları sıcak gecelerde pencereyi açmak zorunda kalıyoruz, tabi birkaç dakika sonra da evin içi aynı koku ile doluyor. Mis gibi bir bok kokusu, üstüne biraz da zehirli asitler vs. serpilmiş. Buralarda su kuyuları bildiğim kadarıyla artezyen kuyuları türünden. Yaklaşık üç hafta önce bahsettiğim Kurudere’nin yaklaşık elli metre uzağında yeni bir su kuyusu kazılmaya başlanmıştı, şu aralar sanırım son aşamalara gelinmiştir. Üstelik yeni kuyunun kazıldığı yerin neredeyse tam dikinde de mahallenin kanalizayonunun Kurudere’ye döküldüğü yer var. Anlayın artık, bizim kullanılmış suyumuzu çekip yine bize şebeke suyu olarak verecekler. 😀 Bizim buradaki durum bu haliyle çoğu yerden daha iyi durumda. Hiç değilse ne kadar kurak olursa olsun, ne kadar susuz kalırsak kalalım Ergene nehrindeki su seviyesi sularını akıtan fabrikalar nedeniyle hiç azalmıyor. Artık yöneticilerimizin çevreciliklerini sözle değil hareket ile gösterme zamanı geldi, asıl böyle göstermeliler kimin çevrecinin daniskası olduğunu.

Size okumanızı tavsiye ettiğim iki tane yazı var. İlk yazıda ülkemizin su fakiri bir ülke yolunda gittiğini ve buna karşı bireysel olarak yapabileceklerimiz yazıyor. Birkaç örnek vermeden olmaz;

• Tekrar kullanılabilecek bir suyu atmayarak başka bir amaçla değerlendirmek.
• Evinizdeki su kaçaklarını önlemek (2 saat su sayacı gözlemi)
• Saniyede bir damla boşa akan su, yılda 2 metreküp yani 2 tonluk israf demektir.
• Tuvalette bir kaçak olup olmadığının belirlenmesi için deponun içerisine bir miktar boyar madde koyup yarım saat bekleyip test edebiliriz.
• Çamaşır ve bulaşık makineleri bir defada ortalama 40 litre su tüketmektedir. Çamaşır ve bulaşık makinelerini tam doldurmadan çalıştırmayıp, kısa programlar tercih edilmeli
• Bir kişi sadece tuvaletlerde yılda ortalama 49140 litre su tüketir. Sifonun bir kez çekilmesi ile 10 lt su harcanır.

Diğer yazıda da Eskişehir’deki üniversite öğrencilerinin su tüketimine karşı bilinci ile ilgili yaoılan bir istatistikten bahsediliyor. Bunlardan birincisi en başta giriş kısmını verdiğim Su fakiri bir ülke konumuna geliyoruz ve Su tüketiminde kişisel sorumluluk önemli yazıları.

Yorum yok

Henüz bir yorum yok.

Bu yazıdaki yorumlar için RSS beslemesi. Geri izleme URI

Yorum yaz