İngilizce bilmeden İngilizce öğretmeni olunur mu?

____________________________________________________________________

Lisede üniversite hazırlık için gittiğim dershanenin İngilizce öğretmeni çok değerli bir kişiydi. Çok görmüş, geçirmiş, İngilizce’yi dibine kadar bilen biriydi. Yaşantı olarak da ilginç bir yaşamı olmuş biriydi. Bize haşhaş yetiştirmeyi falan anlatırdı. 🙂 Cop yemeyen öğretmen öğretmen değildir falan derdi.

Bir keresinde çok ilginç bir deneyimini anlatmıştı. Bir baba ona hiç İngilizce bilmeyen kızını getirmiş, ve onu İngilizce öğretmeni yapmasını istemiş. O zamandaki sistemde sınav biçimi falan farklıymış. Kızın bir yüzyüze mülâkata girmesi gerekliymiş. Ama kız değil konuşacak derecede, neredeyse hiç İngilizce bilmiyormuş.

İngilizce öğretmenim, kızı mülâkata yakın bir döneme kadar çalıştırmış, yanlış hatırlamıyorsam bir ay kadar falan. Ancak mülâkata yaklaşıldığında bile kızın performansından memnun değilmiş. Bir ayda ciddi seviyede dil öğretebilmek veya öğrenebilmek zor bir şey. Milletin aylarca zaman harcadığı şeyi bir ayda öğrenmek tabii ki zor.

Öğretmenim sınavın yaklaşması üzerine farklı bir şeyler yapması gerektiğini düşünmüş ve başlamış ne yapabiliriz diye düşünmeye.

Mülâkatta görevliler kıza soru sorunca cevap veremeyeceği ya da verse de sınavı kazanabilecek kadar iyi cevap veremeyeceğini düşündüğünden, biz de sınav görevlilerini yönlendirir kendimize ayarlarız diye düşünmüş. Yani sınav görevlileri, ucu bucağı olmayan bir uzaydan değil, kızdan aldıkları ipuçlarına göre soru sormaya yönlendirilecekti. Kız da önceden bu soruların cevaplarını ezberleyecekti.

Öğretmenim zekî bir adam idi,  kıza sınav günü yeşil bir etek ve kırmızı bir bluz giyeceğini söylemiş. Buna göre de kıza olası soru cümlelerini ve cevaplarını ezberletmiş. Bu şekilde sınav görevlilerini istediği soruları sormaya yönlendirecek fikirler üretmiş.

Mülâkatta ne olmuş? Kız mülâkata girmiş. Görevliler üzerindeki alakasız ve tuhaf bir görüntü oluşturan kırmızı bluz ve yeşil eteği neden giydiğini sormuş. Kız da ezberindeki cevabı okumuş tabi. Sonunda ne olmuş? O kız bir İngilizce öğretmeni olmuş. 🙁

Bize anlatırken öğretmenimizin kendi de Allah korusun diyordu. Gerçekten vahim bir durum çünkü. Hiç İngilizce bilmeyen biri gidiyor, İngilizce öğretmeni oluyor. Eline geçen taptaze bir nesle kendi hiç bilmeden İngilizce öğretiyor!.. Acaba ne olmuştur o kadına şimdi? İngilize öğrenmişmidir.

Burada anlattığım kız kabul edileceği gibi çok saçma bir şekilde öğretmen olmuş. Ancak günümüzde, dört yıl fakültede eğitim görüp doğru düzgün İngilizce öğrenmeden mezun olan İngilizce öğretmenleri olduğu hala bir gerçek. Dört yılı, İngilizce dil bilgisi, diğer genel dersler ve eğitim bilimi dersleri görerek bitiriyoruz ama ne yazık ki yeterince İngilizce konuşup beynimizin dil hücrelerini İngilizce ile aşina edemiyoruz.

7 Yorum

  • Yazan: devletli, 8 Mayıs 2011 @ 3:52 am

    Dört yılda verilen teorik bilgiler yoğun bir çalışmayla bir yılda da verilebilir. Önemli olan şey, öğrencileri “Four Skills” yani Dört Beceri (1- okuma kavrama, 2- yazma, 3-işitip anlama 4- konuşabilme) üstünde ortanın üstünde yeterlilik sahibi edebilmektir. Bir öğretmen bunlara kendisi sahip olacak ki öğrencilere kazandırabilsin! Bir komşumuz vardı. Kuluçka tavuğun altına bir keklik yumurtası koymuştu. O yumurtadan çıkan keklik büyüdü ama asla uçmadı çünkü onu yetiştiren ana tavuk uçmuyordu. 🙂 Herkes ne öğretmeni olduğunu iyi bilmeli ve gerektiği gibi öğretici olmalı.

    Dil öğretiminde gereken dört beceri üniversitede dört yılda çok iyi bir eğitimle ancak orta düzeyde kazandırılabilir.. Bu kadarı bile yaklaşık 20 bin kelime bilmek gerekirtirir. Bu da sadece dört yılda mümkün değildir. Öncesi olmalıdır. ilköğretimden başlanılarak öğrenciler üniversiteye kadar 6 – 7 bin kelime öğrenmiş olmalıdır. Üniversitede sayı on binin mümkün olduğunca üstüne çıkarılmalıdır. Geri kalanı üniversiteden sonra kolayca kazanılabilir.

    Bizim kültürümüzde kendi anadilimizin önemi ve ağırlığı hiç yok. Kaç Türk 20 bin Türkçe kelime biliyor ki? Çok az. Daha fazlasını bilenler ise ancak çok kitap okuyan kişilerdir. İngilterede ise 20 yaşına gelmiş bir genç, kendi ana dilinden ortalama 90 bin kelime biliyor. Onlardaki kültürel yapı ve eğitim sistemi bunu sağlıyor. İşte aramızda bir de böyle bir kültür farkı var. İngilizce öğretmeni olmak isteyen gençler bütün bunları bilmeli ve üniversiteden her şeyi beklememeli, kendi kendisini yetiştirmeli. Yabancılarla çok gevezelik etmeli, günde 50 sayfa ingilizce kitap okumalı. Diğer yazındaki yorumumda dediğim gibi ben ingiliz arkadaşlarla sohbet ede ede ingilizce konuşma ve duyduğumu anlama becerilerimi bir yılda sıfırdan üst düzeylere çıkarabildim. Daha önce ingilizce benim için sadece okuma yazma dilinden ibaretti.

  • Yazan: FeRHaD, 8 Mayıs 2011 @ 11:56 pm

    Dediklerinde kesinlikle haklısın. Eğitim bilimleri ile ilgili dersleri zaten sadece son senemde aldım, önceki seneler İngilizce dil becerisi, okuma, yazma, dinleme ve okuma ve dil bilimi dersleri idi.
    Günümüz kapitalizm sisteminde ve yetersiz eğitim sisteminde öğrenciler ne yazık ki iyi yönlendirilmeden bölümler seçiyorlar. Seçtikleri bölümlerde de amaçları, iş bulmak, para kazanmak. Hani bir dil sevdasıyla ilkokuldan gelip kendini o şekilde yetiştirmeye meraklı az insan gördüm. Ama gördüm. Lisede üniversite hazırlıkta iken Tekirdağ Anadolü Öğretmen Lisesi’nden öğrenciler vardı dershanede. Biz Anadolu Lisesi hazırlık sınıfında daha ne alan seçeceğimize karar vermemişken, onlar o zamandan başlamıştı Yabancı Dil Sınavı’na hazırlanmaya. Biz birinci sınıfta zar zor karar verip ikinci sınıfta bölüme başladığımızda, deneme sınavlarında onların tekinin yaptığı neti biz bütün sınıf toplasak yapamıyorduk yine. 🙂 Biz başı boş lise sınavını kazandık diye okula gelirken, onlar daha önceden planlarla başlamıştı işe. Aralarından derece yapanlar çıktı tabi.
    Nerede duymuş ya da görmüştüm bilmiyorum ama, günde 120 kelime kullanıyormuşuz sohbetlerimizde. Bu ne kadar doğru bilemem, bana pek inandırıcı gelmedi tabii ki de, gerçekten kelime hazinemizin gelişmiş olmadığı belli. Sözlüklerde bir tonla kelime var, ama bir şey ile ilgili bir kelime arıyorum şu an, aklıma hiçbir şey gelmiyor neredeyse.

  • Yazan: devletli, 9 Mayıs 2011 @ 1:26 am

    Sohbetlerinde 120 kadar kelime kullanan insanlar toplumumuzda az değil. Daha bir genelleme ile sayı 300 – 400 civarındadır diyebiliriz. Sen gündelik konuşmalarında 1000’in üstünde kelime kullanabiliyorsundur. Okuma – yazma uğraşıları sayıyı arttırır. Ama bu rakamlar pratikte uygulanana göre olan rakamlardır. Kim olursa olsun, pratikte kullandığı kelime sayısı ne ise, bilip de kullanamadığı kelime sayısı, kullanabildikleriyle birlikte yaklaşık 20 misli kadardır. Yani bir adam günde 120 kelime ile konuşuyorsa, bildiği kelime sayısı toplam 2400 civarındadır. Bu düzeydeki bir adam gazetelerden kitaplardan pek bir şey anlamaz. Kitap, gazete vs. okumak bu insanlara adeta bir işkencedir.

    Okullarda anadilimiz Türkçe ile ilgili dersler çok berbat, yetersiz ve son derece sıkıcı bir şekilde işleniyor. Bunun bir çözümü bulunmalı.

    İngiltere’de hemen herkes anadilini iyi bilir. Tanıdığım ingilizlere ingilizce sözlükten kelimeler sorardım bilirlerdi ve güzelce açıklarlardı. Bizim insanlarımıza Türkçe sözlükten rastgele kelimeler sor, çoğunu bilmezler, bazı kelimelerin ne amaçla kullanıldığını bilseler bile anlamını açıklayamazlar. Belki eş anlamlılarını söyleyebilirler. Durum çok vahim. Okuma alışkanlığı olmayan insanların hali böyle içler acısı.

    İnsanların her türlü duygusunu ifade edebilecek, bildiklerini açıklayabilecek çeşitlilikte ve yeterlilikte kelime bilmeleri şart. Bunun çaresi de çok kitap okumaktır. Kendisini ifade edemeyen insanlar fiili veya sözlü kaba kuvvete baş vurur.

    Okumanın ve yazmanın önemi dinlerde de çok ön plandadır. Dünyanın her yerinde dilbilimi, garamer vs. ile ilgili “ilk” çalışmalar daima din adamları tarafından başlatılmıştır.

  • Yazan: FeRHaD, 9 Mayıs 2011 @ 3:20 am

    Hazırladığımız dil sunumundaki will, going to farkını İngiltere’den gelen dil profesörü böyle şey olmaz deyip kullanmayın diyor. Bizde ise o fark sınıfta kalmak ile geçmek gibi.
    Adamların sallamadığı basit dil bilgisi kurallarını biliyoruz ama, dili asıl zenginleştiren kelimelerle alakamız yok. 🙂

  • Yazan: devletli, 9 Mayıs 2011 @ 3:42 am

    Evet haklısın, bağlaçlar nasıl önemle öğretiliyorsa, önemli kelimeler de en az elli kadar guruplar altında öğretilmeli diye düşünmüşümdür hep. Dört yıllık eğitim süreci içinde en önemli 5 bin kelime öğretilmeli. Zaten öğrenciler bir kısmını önceden bilir.
    Aslında öğretmenlik bölümü çok kolay. Dil ve edebiyat bölümü çok fena daha zor. Daha ilk başladığın zaman en az 20 bin kelime biliyor olman gerekiyor ki o branşta başarılı olasın. Yoksa sürüne sürüne zar zor diploma alırlar o da bir işe yaramaz. Sonuçta ancak ingilizce öğretmeni olmak için çare ararlar. O kadar zorluk çekmek boşa gitmiştir. Bazıları tercüman çevirmen filan oluyor.

  • Yazan: FeRHaD, 10 Mayıs 2011 @ 12:05 am

    Tercüman olmak da çok kolay değil, hele ciddi mütercim tercümanlık bölümlerinden mezun almaya niyetli işverenlerde iş zor. Ancak öğretmenliğe geçerlerse, nasılsa işi devlet buluyor. Daha kolaylarına geliyor.
    Edebiyatı sevmediğimden daha yüksek puanlı edebiyatlara da gitmemiştim ben. Gidenler ya formasyon alıp öğretmenliğe geçmeye çalışıyor, ya da uçuş memuresi vs. oluyorlar.

  • Yazan: devletli, 12 Mayıs 2011 @ 10:59 pm

    Edebiyatı sevenlerin bile İngiliz dili edenbiyatı bölümünü tercih etmemesi gerekir. Çünkü çok zor. Ancak edebiyata hayatını verecek kişilerin tercih etmeleri gereken bir bölüm. Her kim hem edebiyatı çok seviyor hem de günde yüz sayfa kadar kitap okuyorsa ancak onların harcıdır edebiyat bölümünde öğrenim görmek.

Bu yazıya bağlantılar

Bu yazıdaki yorumlar için RSS beslemesi. Geri izleme URI

Yorum yaz