Dolores aka The Cranberries ve vefatı

____________________________________________________________________

Yaklaşık 15 sene önce, henüz VCD oynatıcıların yeni yeni ülkede yaygınlaşmaya başladığı dönemde duymuştum sesini. Pazardan alma, içi kaçak 140 küsür yabancı şarkı MP3 dolu bir CD’de idi. CD’yi ilk kurcalarken grubunun şarkılarını duysam da hiç ilgimi çekmemişti başta. Her ne kadar rak ve metal müzikler dinlesem de aslında benim tınım baslı melodik trans, tekno temell şarkılardır hani. Zamanla arada o CD’de denk geldikçe duymaya alışmaya başladım sesini.


Wake Up and Smell The Coffee şarkıları vardı. Neden o bir dakika yirmi saniyelik o uzun girişi yapmışlardı. Daha kısa tutamazlar mıydı girişi vs. Sonra zamanla dinlerken albümdeki diğer şarkılarına da aşina olmaya başlamıştım ve yavaş yavaş hoşuma gitmeye başlamıştı. Hatta vegap vegap vegap diye yavaş yavaş ağzımda yer edinmeye de başlamıştı parçaları.

This is The Day parçaları harbi minimum rak müzik sınırım olmuştu sonrasında. Altında bir şeyin anlamı yoktu hani.

Salvation da garip bir hareketli parçaları idi, garip garip bağrınıyordu kadın. 🙂

Sonrasında da Promises parçalarının video klibini izlemiştim bir bilgisayarda, sanırım bir müzik dergisinin verdiği CD’den. O tek izlemeyle baya aklıma takılmıştı o parça. Hatta o kaçak MP3 devrinde, bunların CD’sini satın almalıyım, ceplerine para sokmalıyım demiştim. 😀 Hani belki de en çok aşık olduğum ilk şarkıcı sesi idi o ses. Hatta diyordum ki bu kadının kocası ne şanslı, kadın hiçbir şey yapmasa sıkıldıkça Promises söylese, Animal Instinct söylese, tadı çıkar o yaşamın hani. 😀

Bir daha daha bir fazla The Cranberries hayranı olmuştum. Harbi harbi solist kadının sesinin muazzam ve Dünya’daki nadir seslerden ve ses kullanımlarından biri olduğunu düşünmeye başlamıştım. İki yıl sonra bilgisayarla tanışmam gerçekleşti. Tabi o zamanlar kaçak MP3 devriydi ve Youtube vs. 56 kbit ile nerede… Bilgisayara arkadaştan attığım ilk MP3’ler The Cranberries parçaları idi.

Devamında üniversite hayatım başladı. Çok rahat görünen bir bayanın tavsiyesiyle içini dışını bilmeden gittiğim yurttan fırsat bulabildikçe İnternet kafeye kaçıyordum arada. Herkes İçin adlı sitemi F Tipi Blog‘a çevirdiğim dönem oluyor bu. Campus Net İnternet kafenin Winamp’ını ilk açtığımda aradığım şarkılar tabii ki Cranberries grubuna aitti ki Kandalf sunucularında binlerce şarkıdan oluşan dehşet arşivleri vardı. Film arşivleri bile dolu dolu idi. Orada da Electric Blue parçaları ile tanışmıştım. Yumuşak melodili girişi beni ayrı bir moda sokuyordu.

Dinlediğim her parçalarının ayrı ayrı bir değeri olmaya başlamıştı artık bende. Eskiden bu da dinlenirmi dediğim parçaları bile kendilerine ayrı bir yer ediniyordu beynimde ve kulağımda.

Bir yıl sonra da o sesin sahibi Dolores O’Riordan kendi adına albümler çıkarmaya başlamış ve Are You Listening? albümünü dinliyordum. Ordinary Day, Stay With Me, Loser vs. hepsi o dönemki kafa karışıklıklarıma, out of order psikolojime iyi arkadaş oluyorlardı. Zaten The Cranberries grubunun varlığının anlaşılmasını sağlayan da Dolores bacımın güçlü sesiydi.

Devamında da takip eden zamanda Trance müzik dinlemeye başladım ve rak müzikten uzaklaşmaya başladım. Her ne kadar uzaklaşsam da arada dönüp dinlerdim yine The Cranberries’i ve Dolores’in diğer şarkılarını. Ama özel zamanlarda dinliyordum anca bunları, kafam biraz iyi olduğunda. Normal günlük dinlemem ve sporda dinlediklerim Trance parçalardı genelde.

2018 yılı, 15 Ocak Salı günü okuldan eve dönünce telefondan Facebook’u kurcalarken Dolores ismi ile birlikte #rip #restinpeace etiketlerini görmüştüm. Yoksa dedim, yoksa… Sonradan da kurcalayınca gerçekten de Rest In Peace olmuştu Dolores O’Riordan. O belki ilk aşık olduğum sesin sahibi genç yaşına rağmen vefat etmişti. Arada denk geldiğimde kurcaladığımdan zaten biliyordum ki, bazı rahatsızlık ve sıkıntıları ve ikilemleri vardı. Şarkıları da biraz bu ikilemlerinin eserleri gibiydi. Bir albüm içinde hem eğlenceli parçalar, hem sakin melankolik parçalar yer alabiliyordu.

Herkesin hormonunun karmaşık olduğu ergenlik dönemime denk geldiğinden mi, o sesine aşık olduğum ender insanlardan biri olduğu için midir bilmem; oldukça dokundu bu kadının vefatı. 46 yaşında, hani gencecik ve daha bir sürü eser verebilecek bir kadın; henüz daha ölümden çok uzak iken vefat etmişti birden. Hani küçükken dinlediği şarkıcının ölümüne üzülen, aklına getirdiği anılarını düşünen bir emekli Amerikan dedesi haline sokmuştu beni. Hani zamanında vefat etseydi, tam öyle olabilirdi ama dedimya, çok erken vefat etti. Sonuçta kendisinin ve grubunun eserleri tam duygusal ergenlik dönemindeki tüm duygu karmaşalarıma eşlik etmişti, farklı duygularıma şahit olmuştu. Hani Meltdown ve Spectre açıkları moda iken diyebilirim ki, düşününce kendi kernel bellek alanıma cidden etki edebilmiş nadir seslerin sahiplerinden biridir bu bacı.

Ha ben de aynı böyle waay, waay diye soruyorum şimdi.

Kendi şarkın da kendine gelsin Dolores bacım.

Yorum yok

Henüz bir yorum yok.

Bu yazıdaki yorumlar için RSS beslemesi. Geri izleme URI

Yorum yaz